23 Şubat 2011 Çarşamba

Andre Villas Boas


Andre Villas Boas'ın aslında gündeme gelişi Sporting deki Sir Bobby Robson dönemiydi.O dönem Bobby Robson'ın tercümanlığını yapan Mourinho Sir'le sadece mütercim diyalogları değil futbolda konuşuyordu Sporting'le Benfica arasındaki ezeli rekabetin nasıl başladığına daie her türlü bilgiyi veriyordu Bobby Robson'a.

Daha sonra Mourinho Benficadan alınan 5-0'lık hezimetten sonra Sir Bobby Robson'la kapını önüne konuldu.Mourinho daha sonra Barcelona'nın yolunu tutmuştu. Her idmanı satır satır not alan Mourinho, Katalan kulübünde tedrisatına Hollanda'nın yetiştirdiği en büyük teknik adamlardan biri olan Louis Van Gaal'ın yanında devam etmişti.İşte o hikâyenin arka planında adı anılmayan genç, Andre Villas Boas'tı. Porto'da Robson ve Mourinho, ondan rakip takımları izlemesini ve hazırladığı videolarla rakiplerin eksi ve artılarını rapor etmesini istemişti. Boas, bu işe soyunduğunda sadece 17 yaşındaydı. 'Çocuk' aynı zamanda genç yetenekleri de keşfetmekte doğuştan ustaydı. Mourinho onu unutmadı. 2002 de Porto'nun başına geçen Mou, genç Boas'ıda ekibine dahil etmişti.Porto Şampiyonlar Ligi'ni kazanırken dünya Mourinho'nun taktik zekâsını konuşuyordu. Yardımcı aktör Boas ise bu zekâyı besleyen raporların sahibiydi. Avrupa'da rakipleri yerinde izliyor ve Mourinho'ya eksi-artıları uzun uzun anlatıyordu. Portekizli, Premier Ligi'ni fethetmeye gittiğinde de Andre Villas Boas'tan vazgeçmedi.
Chelsea'den valizini toplayıp Milano'ya, Inter'e transfer olduğunda da Çırak, çok zaman önce kalfa olmuştu ve geçen sezonun başında ustasına kendi dükkânını açmak istediğini söyledi. Mourinho'nun kanatları altında büyüyen Boas, Portekiz Ligi'nde dibe vurmuş Academica'nın teknik direktörlük teklifini kabul etti. Bir yerden başlamak lazımdı. İlk maçında ülkenin devi Porto'ya 3-2 yenildi. Aynı Porto, Boas'ı kupa yarı finalinde zar zor elerken, kaçan şampiyonluğun faturasını hocaları Jesualdo Ferreira'ya kesen kulüp yönetimi, 'Mourinho 2'yi çoktan bulmuştu bile. 64 yaşındaki Ferreira'nın yarı yaşındaki Andre Villas Boas, sezon başında Porto teknik direktörlüğüne getirildi. Porto, Bruno Alves ve Raul Meireles gibi iki kilit adamını kaybetmesine rağmen, Boas yönetiminde sezona bomba gibi girdi. Avrupa Ligi playoff'unda Genk'e yedi gol atıp eleyen Porto, Rapid Wien'i de evine üç golle uğurladı ve Beşiktaş maçı öncesinde Sofya'da CSKA Sofya'yı tek golle geçti. Ligde de ilk altı hafta rakiplerini süpüren Boas'ın Portosu ilk puan kaybını, puan tablosunda kendisini takip eden Guimaraes deplasmanında yaşadı ve 1-1 berabere kaldı.
"Ben kimsenin klonu değilim," diyerek kendisini Mourinho'ya benzetenlere ufak çaplı isyan eden Boas, günümüz futbolunda iki teknik adam tarifini üzerinde toplamayı başarmış bir Portekizli. Mourinho da futbolcu değildi, Boas da değil. Pep Guardiola da genç yaşta (37) Barça'nın başına geçti. Boas, 33'ünde Porto'nun direksiyonuna oturdu. Emin olun, hayatının yarısını rakiplerin analizine harcamış bu genç adam 'genç teknik adam' değil!..

Uefa Avrupa Ligi Düşler Sahnesinde bizim tarafımızdan gecenin en merak edilen maçı şüphesiz Beşiktaşın Dinamo Kiev ile yapacağı maç olacak. Dinamo Kiev ilk maçta aldığı 4-1 lik galibiyetin rahatlığıyla çıkacak Lobanovsky Dinamo Stadyumuna. Beşiktaş ise bi umut çıkacak maça. Beşiktaşın turu geçme durumu ise 4-0 lık alınacak galibiyet 4-1 olursa maç uzuyor fakat 4-1 in üstündeki her üç farklı galibiyette Beşiktaş tur atlıyor bunlar dışındaki her durumda Dinamo Kiev'e tur yolu gözüküyor..
Ya sıradan bir maç olacak..Ya da futbol tarihine yazılan bir destan. Beşiktaş Kaf Dağı'ndaki umuda,aslanın midesindeki tura gidiyor.Bu önemli mücadele 24 Şubat 2011 Perşembe Günü Saat 22.05 de STAR tv de olacak...

27 Ocak 2011 Perşembe

Patladı Gitti...


Dün akşam son yılların en iyi Beşiktaşını bir kez daha izledik hani Barcelona sandım bi ara Beşiktaşı inanırmısınız? Çok sistemli organizasyonlar, Gutinin verdiği milimetrik diagonal paslar,Simaonun tecrübesi,Quaresmanın bilek hareketleri, Almeidanın azmi ve daha nicesi herşey Fi-Yapı İnönü Stadındaydı...
Hani maçta Beşiktaşın extra mükemmel oyunu dışında bide Quaresma faktörü vardı. Dakikalar 29 u gösterirken topu önünde bulan dünya yıldızı topa öyle bi vurduki bence İnönü stadının yıkımındaki ilk kazma darbesini indirdi.İlk yarı sonunda topla oynamaya gelirsek %62 Beşiktaştaydı top.

Trabzonspor yedek kadrosuyla çıktı ama Beşiktaşın yedekleri bile Trabzonun aslarında değerliydi aslına bakılırsa Şöyle Bi hesaplama yapmak gerekirse;

1- Hakan Arıkan - 1.600.000 Euro
2- Necip Uysal - 3.000.000 Euro
3-Bobo - 9.500.000 Euro
4 -Ernst - 6.800.000 Euro
5- Ekrem Dağ - 3.000.000
6 - İbrahim Üzülmez - 1.000.000 Euro
7-Manuel Fernandes - 18.000.000 Euro


Aslına bakılırsa fazla konuşulacak bi konu değil bu değer konuları ama spor yazarlarının öyle konuşmaları varki adamı çıldırtırcasına değerleri ortaya koymaya çalışıyorlar işte gerçek değerler...

Beşiktaş Taraftarının da dediği gibi "BU ALEMDE porTEKİZ"

21 Ekim 2010 Perşembe

Ertem Şener ile söyleşi



İstanbul Üniversitesi'nde söyleşideydi Ertem Şener, Murat Türker ile birlikte. Çok hoş bir söyleşi oldu, güzel şeylerden bahsedildi. Sonuna kadar, sıkılmadan dinledim. Aklımda kalanları, imkanlarım elverdiğince doğru şekilde aktarmaya çalıştım. Buyurun söyleşiden alıntılar..


"Son on senede insanlarımıza bir şeyler olmaya başladı. Ben küçükken mesela, İlker Yasin'i izlerken, onun gibi olmak için her şeyimi vermeye hazırdım. Onun gibi konuşabilsem, onun gibi yürüyebilsem, onun gibi mont giysem, onun gibi gözlüğüm olsa diye. Hayallerimin kahramanıydı."

"Önümüzdeki hafta Manchester United - Bursaspor maçı var. Bu maça ben, Alex Ferguson'dan önce hazırlanmaya başladım. Ertuğrul Sağlam'dan önce hazırlanmaya başladım. Eminim, John Motson'dan önce hazırlanmaya başladım. Şampiyonlar Ligi'ni anlatan spikerlerden daha önce hazırlanmaya başladım. Neden? Çünkü; birincisi reyting kanalında çalışıyorum. İkincisi kendime saygım var. Sercan Yıldırım dün akşam beni arıyor ve; "Biliyor musun abi, senin anlattığın maçları dinleyip Old Trafford'a hazırlanıyorum. Senin anlattığın maçları düşünüyorum. Onları tekrar seyrediyorum, motive oluyorum maça." İnsanların, bu işi yapanlara saygısı kalmadı artık."

"Futbolcular, 90 dakika içerisinde kaç defa topla buluşurlar mesela. Ortalama 15 diyelim. Onlar topla 15 kere buluşup, mücadele ederken; ben hem futbolcularla mücadele ediyorum, hem teknik direktörlerle mücadele ediyorum, hem taraftarlarla mücadele ediyorum, hem yönetmenimle mücadele ediyorum. 22 futbolcunun ismini sürekli söylüyorsun. Her pozisyonu anlatıyorsun, 90 dakika boyunca susmuyorsun. 90 dakika boyunca futbolcuları takip ediyorsun. Sadece belli bir noktaya bakmıyorsun. Oyun oynanırken, oyuncu değişikliğini görmek zorundasın. Oyunun diğer tarafını görmek zorundasın. O sırada yönetmenin bir şey söylüyor, sen 2 dakika sonra ne söyleyeceğini bilmiyorsun.."

"Geçtiğimiz Almanya - Türkiye maçında, senkron hatası oluşmuştu. Bu olayı, Ercan Taner'e bağlamışlar. Neymiş efendim, '2 saniye maçı geç anlatsın' imış. Böyle bir mantık var mı? Ekran başından her şey çok kolay gözüküyor. Kolalar hazır, cipsler, mısırlar.."

"Bursaspor son 10 yıldır, neredeyse her maçta kendi sahasında gol atıyor. Bursaspor, son 2 yıldır kendi sahasında her maçta gol atıyor. Bursaspor kendi sahasında maç kaybetmiyor. Bana denk geldi, 4-0 yenildi. Bir tane de gol atamadı, istenmeyen, uğursuz adam ilan edildim. Gerçi şöyle bir durum var, Young Boys maçını anlattım, Fenerbahçe elendi. Trabzonspor maçını anlattım, Trabzonspor elendi. Bursaspor maçını anlattım, 4-0 yenildi. Şimdi İddaa oynayanlar varsa haberleri olsun. (gülüyor)"

"Trabzon'da maç anlatırken kafama ayakkabı yedim. 8-9 sene önce, Avni Aker Stadyumu'nda Trabzonspor - Galatasaray maçında kafama ayakkabı atıldı. Trabzonsporlu bir yönetici de adama, ayakkabına yazık dedi. Sırf, Galatasaray'ın pozisyonunda bağırdığım için."

"Doğu'da 'Çin Seddi', Batı'da Ömer Erdoğan dedim, Çinli ilan edildim."

"PFDK, kararlarını açıkladığı gün, eğer Süper Lig'de maç anlatıyorsam Süper Lig'deki, ya da UEFA cezalarla ilgili kararlar aldığı zaman ilk baktığım madde seyircisiz mi seyircili mi olacağıdır. Spiker, futbolcudan daha fazla atmosferden etkilenir. Ben mesela, her zaman, kulaklığımda seyirci efekti ile maç anlatırım. Çünkü seyircinin yaptığı tezahüratlar, bizim de anlatımımızı etkiler, argo tabir ile gaza getirir. Ben hiç bir spikerin atmosferden etkilenmeyeceğini düşünmüyorum. Atmosferden en çok etkilenen spikerlerden birisi benimdir. En çok Old Trafford'un ambiansından, Barcelona taraftarının, Bayern Münihli taraftarların ambiansından etkilenirim. Türkiye'de etkilendiğim tek stat İnönü Stadı. Bu konuda ikinci sıra, Göztepe'nindir benim için. İnanılmaz derecede bir temposu vardır Göztepe'nin. Zaten birbirine çok benzeyen iki taraftar kitlesi aslında."

"Boş bir salona anlatmak gibi geliyor seyircisiz maç anlatmak."

"Fenerbahçe ile Galatasaray'ın seyircisi daha bilinçli hale geldi. Hakemi ve rakibi kendi bünyesini almayı biliyorlar psikolojik baskıyla. Maç anlatırken seyircinin maçın içinde olması çok önemli."

"Avrupa futbolu ile bizim futbolumuz arasında her anlamda fark var. Şunu belirteyim, bana göre Türk futbolunu gerçekten zor günler bekliyor. Avrupa Futbol Şampiyonası'na gider miyiz, bilmiyorum, %50 %50."

"Maç içerisindeki özel bilgileri bazen asistanım 'Murat Türker' bana ulaştırır, bazen futbolcuların kendilerinden öğrenirim. Eto'o, Ronaldinho falan artık bilinir hale gelmişti. Otelde Deco'yu gördüm. Etrafı çok kalabalıktı ve ona ulaşma imkanım yoktu. Deco, o kalabalığın arasından benigörüp içeri çekti ve konuşmaya başladı. Uzun uzun konuştuk, bilgiler de aldım. Peki Türkiye'de olur muydu? "

Bir keresinde de Pirlo ile asansörde karşılaşmıştık, bana annesinin ressam olduğunu, tesislerde zaman zaman resim çizdiğinden bahsetti. Şimdi bunu maç içerisinde söylediğim zaman, banane ya tepkileri alırım. Ama ben onu nasıl anlatıyorum; 'Pirlo öyle güzel hareketler yaparak ilerliyor ki, normalde boş zamanlarında tesislerde tuvalleri karalayan Pirlo, şimdi sahaya çiziyor bu resmi.' Ama bu, nereden çıktı bu şimdi diye tepki olarak bana dönüyor.

"Hakan Şükür'ün ne kadar yardımsever olduğunu biliriz. Kendisini çok çok severim, hatta belki abim olsa bu kadar sevmem. Bundan 1.5 ay önce, bir gazetede çalışan bir arkadaşımın akrabasının, 15. yaşındaki oğlu hasta. İyileşmesi, yaşayabilmesi için şok etkisi gerekiyor dedi bana arkadaşım. Hayatı, aşkı, her şeyi Galatasaray olan bir çocuk. Dediler bana, iki üç tane Galatasaraylı futbolcu getirir misin buraya diye, tabii dedim ben de niye getirmeyeyim. Galatasaray kulübüne yazıp haber gönderdim, dönmediler. Galatasaray TV'ye yazdım, haber gelmedi. En sonunda, en azından bir tane kirli antrenman forması, hatta çorap üstüne imza atıp yollasınlar diye, dönmediler. Sonra bir gün yatarken, fikir geldi aklıma. Hakan Şükür. Mesaj attım, aynen şöyle: Hakan Abi dedim, 15 yaşındaki bir çocuk, hasta Galatasaraylı, Galatasaray Kulübü'nden cevap alamıyorum, ilgilenilmiyor, bir gün vaktini ayırıp gidip gelebilir miyiz? dedim. 1 saat geçti cevap yok, 1 gün geçti cevap yok, 5 gün geçti cevap yok. Bir daha gönderdim, 1 gün geçti yok, 5 gün geçti yok, yok yok yok. Hiç bir yerden cevap yok. Aradan 20 gün geçti. Msn'imi açtım, mesaj geldi. Kaybettik. Bir gün önce, tekrar söylemiş; Hani Ertem Abi sözünü tutacaktı?" Şimdi, iddaa ediyorum Deco'nun numarası olsa, Deco gelirdi. Ronaldo da gelirdi, Messi de gelirdi, Kaka da gelirdi. Çok net söylüyorum gelirdi."

"Porto'da, Denizlispor maçını anlatıyorum, 6-1 bitti maç, maç sonrasında, arkamızda Benfica basını ile toplantıdayız. Ülkenin Portolu gazetecileri ile Benficalı gazetecileri arasında dağlar kadar fark vardır, bunu belirteyim. Jose Mourinho'ya dedim ki; ''Helder Postiga neden oynamadı?'' Verdiği cevap; "Sen Benficalı gazetecisin, sanane!" Sonra Bayram Tutumlu yanımdan kalktı, dedi 'o Turko Turko'. Basın toplantısının ardından yanıma geldi, özür diledi ve bizi otele çağırdı. Otelde kahveler, gazozlar. Saatlerce bizden özür diledi. Onun için Real Madrid'in başında. Onun için Real Madrid'in teknik direktörü. Cristiano Ronaldo, Dünya'nın en çok yardım yapanlarından birisi Ronaldo. Bir de Angelina Jolie. Her yere yardım. Mehmet Topal, 9 kardeşi var ve 9 kardeşine o bakıyor. Malatya'nın yarısına o bakıyor. Onun için Valencia'da. Bazıları da onun için, hala Galatasaray'da, hala Beşiktaş'da, hala Fenerbahçe'de. Bizle onlar arasında inanılmaz derecede fark var. Çok büyük farklar var. Valencia maçından sonra, Mehmet Topal ile görüşmek için Valencia otobüsüne bineceğim, giden otobüsü durdurdular. Takım otobüsüne bindim, Mehmet Topalla merhabalaştık ve indim. Sen Bursaspor'un otobüsüne bin bakalım. Önünde dursan ezer geçer. Bizdeki mantık bu işte. Kafalarda bir şeyler değişmedikten sonra zor."

"Arda Turan'ın suçu ne? Arda Turan'ın hiç bir suçu yok. Arda Turan canavarını, o kafamızda oluşturduğumuz canavarı biz yarattık. Öyle bir şekle soktuk ki çocuğu, Arda Turan'ı Messi yaptık. Messi eve giderken bile birilerini çalımlayarak gidiyor bence. Arda Turan ile Messi'yi aynı kefeye koymak kadar Türkiye'de saçma sapan düşünceler, tartışmalar atıldı ortaya. Arda Turan Sinem Koballa birlikte. Arda bilmem nerelerden bu kıyafeti almış. Ayakkabısı şu kadar para, bilmem nesi şu kadar para. Tabii ki giyecek. Tabii ki en iyisini alacak. Galatasaray gibi büyük bir yerde oynuyorsa, en güzel araba onda olacak, en güzel ayakkabı onda olacak, en güzel evde o oturacak. Bundan kime ne, kimseyi ilgilendirmez ki."

Galatasaray'da Jo olayı patladı geçen sene biliyorsunuz. Jo'nun yerinde olsam ertesi gün Türkiye'yi terk ederdim. Neymiş efendim, evinde kız arkadaşları varmış, çok ses çıkartıyormuş. Benim evim ya. Evimde, istediğim gibi rahat edemeyeceksem nerede edeceğim? Sokakta öpüşmeme kızıyorsun, evimde karışma bari.

"350 kelimeyle herkes maç anlatır, ben 500 kelimeyle maç anlatmak için çabalıyorum."

"Ömer Üründül'ün mesleği spor yazarlığı değil. Ama bu işi, onun için eşinden daha önemli neredeyse. Geçen sene Ukrayna'da bacağını kırdı ve ayağında platin var. Ömer Üründül için çok güzel bir örnek vereyim, Avcılar ile Beylikdüzü(tam emin değil) maçını izlemeye gitmiş izlemek için. Saat daha 11, Avcılar maçını seyretmeye gidiyor. Bir gün sonra da Monaco - Ajax karşılaşmasında. Öyle bir adam işte. Futbol onun için bir aşk. Futbolla yatıp, futbolla kalkan birisi. Her maça gider. Ömer Üründül'ü eleştirebilmek için, ilk önce onun gibi haftada 2 kitap okumak lazım. Ömer Üründül'ün değeri, futboldan elini çektikten sonra anlaşılacaktır. Keşke her kulübün Ömer Üründül'ü olsa."

"Bir doktor ameliyat masasında, hastanın nereli olduğuna bakmaz. Ben de anlattığım maçlarda hiç bir zaman Aziz Yıldırım'dan, Adnan Polat'tan, Sadri Şener'den, İbrahim Kızıl'dan ve diğer başkanlardan daha az Fenerbahçeli, daha az Galatasaraylı, daha az Trabzonsporlu, daha az Bursasporlu olmadım. Ben Fenerbahçe'nin maçını anlatıyorsam, Aziz Başkandan daha az Fenerbahçeli değilimdir. Maç anlatmaya girerken, kapıda taraftarlık ceketimi bırakır öyle girerim. O anda benim Dünya'm Fenerbahçedir."

"Yaptığım hata var mı, evet var. O zamanlar 23-24 yaşındaydım, Beşiktaş - Galatasaray maçında Galatasaray gol attı ve ben radyoda maalesef top ağlarımızda demiştim."

"Spikerlik işi benim için namus meselesidir. Herkese saygı göstermek zorundasın."

"Wikipedia'ya güvenin, ama Türkçe'sine o kadar bakmayın, güvenmeyin. Türkçesinin çok fazla kontrol edildiğinden yana değilim. Fabregas ile ilgili bilgi bakıyorum, Arsenal'in babasının bir yıl önce öldüğü yazılmış. Ben de güvendim, en büyük hatam İngilizcesine bakmam oldu. Aldım ben de bunu maçta söyledim. Sonra bir haber geldi, Fabregas'ın babası canlı yayında konuşmuş bir gün önce."

"Messi tek başına gol atamaz, yanında Xavi-İniesta olması lazım. Hiç bir zaman ben oldum havasına girilmemeli."

"Bir ülkede, futbol,basketbol, voleybol topları, ne zaman ilkokul birinci sınıfta pencereden içeri atılırsa, Türkiye'de spor o zaman gelişir."

"Bir örnek, bir Arsenal maçını anlatıyordum, sahaya çıktı futbolcular, hepsinin ellerinde dergi. Kadıköy'de, Sami Yen'de, İnönü'de, Avni Aker'de sahaya terliklerle çıkarlar, zemine bakarlar, iPod'lar. Aramızdaki fark bu."

"Avrupa'dan önce, futboldan önce, nasıl yemek yiyecek, nasıl giyinecek, nasıl konuşacaksın, birisine nasıl hitap edeceksin, önce kaç tane yabancı dilin var, ondan sonra futbolcu olacaksın."

"Ben hep 1. olmak istemişimdir. Ben neden 'Rüştü her yerinden öperim' dedim biliyor musunuz? Yanımda Dünya'nın en spikerlerinden birisi var, John Motson. Adam kulaklığı çıkartmış, bana bakıyor: "müthiş diyor, inanılmaz hareketler diyor". Ben bunları duyuyorum, ben bir adım öne geçmek istiyorum. - forma önemli değil, Türk takımı olması önemli. İvankov da yapsa öperim. Benim kafam bel altına çalışmaz. -"

"Kayserispor kampından geliyoruz, koskoca takım içinde bir tek kitap okuyan kişi var o da Tolunay Kafkas. Okumak gerçekten çok önemli. Bu sözleri bulmamdaki etkenlerden biri. Benim için kitap okumak diş fırçalamak gibi zorunluluk. Doğu'da Çin Seddi, Batı'da Ömer Erdoğan diyebilmek için biraz bir şeyler okumak gerekiyor."

"Aykut Kocaman kenarda neden öyle duruyormuş, Aragones neden öyle duruyormuş. Ne yapcak? Takla mı atacak? Fatih Terim gelir, o niye böyle. Öbürü gelir, bu niye böyle. Eleştiririm, keşke 4-3-3 oynasak, 3-5-2 oynasak diye eleştiririm. Ama yok böyle bir şey."

"2012'ye, 2016'ya gitmeyelim. Ukrayna'ya, Polonya'ya gitmeyelim ne olur? Ama Necipler, Köybaşılar oynasın."

"Juventus'dan transfer hakkında bilgi alabiliyorken, Fenerbahçe'den bilgi gelmiyor. Sonra suçlu biz oluyoruz yanlış transfer haberi, yalan haber denilerek."

"Türkiye'de birilerinin kafası değişmediği sürece Türk futbolundan hiç bir şey olmaz. Her şey burada bitiyor. Kalp doktorunu, beyin ameliyatına sokarsan olacağı iş bu."


jaimelesport.blogspot.com(Alıntıdır)

26 Eylül 2010 Pazar

"Feliz Aniversário Ricardo Quaresma"



Senelerden 1983, Tarih 26 Eylül

Tarih 3 Ekim 2007.

Bir adam çıkıyor Şeref Beyin çimlerine, lakabı Harry Potter, Portekiz'de tozu dumana katan adam. Yer yerinden oynarken, son dakikalarda biz nefesimizi tutmuşken, o bizim nefesimizi kesiyor. Ağlara gönderiyor topu. Sergilediği muhteşem futbol bir yana efendi hareketleriyle dikkat çekiyor. Maç bitiyor o adam soyunma odasına gitmeden evvel formayı golü attığı rakip takım taraftarına atıyor, onlara hayran kalarak tünelin karanlığında kayboluyor... Yıllar sonra Beşiktaş formasını giydiğinde ise bunu şöyle anımsıyordu; "Porto formasıyla inönü'ye çıktığım maç unutulmazdı. Çünkü deplasmandasın son anda gol atıyorsun ve bütün stad seni alkışlıyor..."

Sonra tam 3 yıl...

3 yıl boyunca Beşiktaş taraftarı onu hayranlıkla izliyor. Bu 3 yıl içerisinde o adam dünyanın en yetenekli oyuncularından biri olarak Inter'e gidiyor. Ama o duygusal genç orada mutlu olamıyor, bunalıyor, yitiyor aralarında. Haziran 2009'a geliyoruz. Biri fısıldıyor onun adını bir gece ansızın. Ve işte öyle başlıyor taraftarın ona olan yadsınamaz aşkı.

Kim önerilse istenmiyor. Kim teklif edilse istenmiyor. "O gelsin, sadece Quaresma gelsin. Başkası gelmesin." Önce şampiyonluk kutlamalarında bağrılıyor ismi, sonra 3 ay boyunca gece ve gündüz her ortamda. Ama olmuyor, o adam gelmiyor. Hayaller bir kez daha kül oluyor.

Şüphesiz dünyada bir ilk oluyor. Bir kulübün taraftarı daha önce kendi formasını hiç giymemiş olmasına rağmen bir oyuncunun gelmesi için resmen baskı yapıyor. Onun ismi geçen tezahüratlarla mesaj veriyor.

Aradan 8 ay geçiyor. Sabah kalkıyoruz gazetelere bakıyoruz. Tarih 16 nisan. Beşiktaş yönetimi Quaresma için İtalya'da! Yine o heyecan tüm yüreğimizi kaplıyor, soruyoruz "Ya bu sefer olursa?"

Uykusuz geceler, ümitler, gelmesi için edilen dualar... Tam kopma noktasına gelmişken umutlar, bir pazar günü öğlen vakti onun adı geçiyor dünya ajanslarında Beşiktaşlı olarak. İnanamıyor kimse, dünyanın en yetenekli adamlarından biri, taraftarın daha gelmeden gönül koyduğu esmer çocuk artık siyah-beyaz formayla estirecek rüzgarını.

Ve İstanbul'a basıyor ayağını hemde en şaaşalısından. İlk sözleri "Beşiktaş için kanımı bile akıtacağım" oluyor. Beşiktaş taraftarı ise biliyor ki, yapacak, ona inanıyor. Çünkü hep inanmıştı. Ve aradan geçen 4 ayda ona bu kez daha bir fazla, daha bir yürekten inanıyor.

İnönü stadına çıktığı anda gözleri parlayan, taraftarlar arasında muhteşem bir çekim olan, forması için arması için canını dişine takarak bir mücadele veren asil adam. Beşiktaş formasıyla efsane olacak, ileride torunlarımıza gözlerimiz bir noktaya dalarak anlatacağımız sihirbaz adam.

Portekiz basınına "Beşiktaş bana Inter'de kaybettiğim futbol oynama coşkusunu geri verdi" diyen adam.

"İmza törenimin olduğu gün, hayatıma damga vuran olaylardan biriydi. Ben o gün kendimi Beşiktaşlı, onlardan biri gibi hissettim.", "Bir futbolcunun isteyeceği en yüksek seviye sahaya girdiğinde tüm stadın ismini bağırmasıdır. Ben bunu Beşiktaş'ta yaşadım." diye aşkının bizler kadar olduğunu ifşa eden adam.

Fenerbahçe maçında saha kenarına geldiğinde kendisine küfreden Fenerbahçe taraftarına armasını göstererek en asil cevabı veren adam.

"Savunma yapmıyor" denilene inat, Şeref beyin çimlerinde kaptırdığı topu 70 metre kovalayan adam.

"Vikingur maçında penaltıyı kaçırdığımda başımı kaldırıp taraftara bakamadım. Ama onlar hala benim adımı bağırıyorlardı, inanamadım" diyen adam.

Ve ondan bir sonraki maçta topu ağlara gönderip taraftara borcunu ödemek için adeta yırtınan, attığı golden sonra çılgınca taraftara koşarak "güzel futbolcu golden sonra tribüne koşandır" tezini ortaya koyan, formasına sımsıkı sarılarak, öpen adam.

İnsanların hakkını veren bayram olduğunu öğrenince Ümraniye'deki personele cebinden yardım yapan, hakkı her zaman veren takımın asıl "işçi"lerinden Süreyya ile abi-kardeş kıvamında dost olan adam.

Beşiktaş bu sezonki tek yenilgisini alırken, maçın sonlarında bile depar atan, skoru değiştiremediği, takımı yenildiği için nerdeyse ağlayacak gibi bakan adam.

Kendisine sorulan soruya; "Beşiktaş taraftarı beni, ben Beşiktaş taraftarını coşturuyorum" diye cevap veren "taraftar" adam.

Beşiktaş'a imza attığın gün sen yeniden doğdun,
Ama bir tarih daha var ki; 26 Eylül 1983, o gün gözlerini açtın.

Kimsenin inanmadığı anda sana inan biz,
İnandığımız gerçek seni bizlere gösteren sen.

Oynadığın futbol bir kenara adamlığınla ruhunla bu taraftarın efsanesi olmaya aday olan sen,
Seni kalbimizdeki en güzel yerlerin birinde tahta oturtan biz!

Bundan böyle ne olursa olsun,
Sakın korkma, bu taraftar her zaman ama her zaman yanında!

Uzun lafın kısası,
Doğum günün kutlu olsun can çocuk,
Seninle gurur duyuyoruz!

İyi ki geldin,
iyi ki buradasın.
Birlikte nice yıllara...

Mehmet Güren/Forza Beşiktaş'tan alıntıdır

12 Temmuz 2010 Pazartesi

"İşte Aşk Budur" Diyesi Geliyor İnsanın...


"İşte Aşk Budur" Diyesi Geliyor İnsanın... Bir yanda İspanya milli takım kaptanı Iker Casillas birde yanda onu güzel mi güzel spiker sevgili Sara Carbonero.İspanyol kaptan şampiyonluk sevinciyle sevgilisine röportaj verirken kendine engel olamıyor ve sevgilisine bir buse veriyor. İşte Aşk Her Yerde Aşk, Afrikada da, Türkiyede de, İspanyada da... Büyük Kaptanı kutlar Sevgilisi Sara Carbonero ile mutluluklar Dileriz...

11 Temmuz 2010 Pazar

2010 Güney Afrika Dünya Kupası Şampiyonu "İSPANYA"





İşte bir kupa daha sahibini buldu.Ne denilenbilirki harika bi kupaydı.Ve şampiyon Ahtapot Paulünde dediği gibi boğalar oldu.maçın 90 dakikasının berabere bitmesine rağmen oyundan düşmeyen agresifleşmeyen bi İspanya vardı sahada ve 117. dakikada Cesc Fabregasın ara pasına hareketlenen Andres İniesta topu Stekelenburgun yanından ağlarla buluşturdu ki 48 milyon kişi bu golle adeta havalara uçtular.Bu maçta sanki İspanya 11 kişi değil 48 milyon kişi sahadaydı ve futbolun Mozartı İniesta maça damgasını vurdu.Maçın Uzatma Bölümü adeta soluksuz izlendi taraftarlar yerlerinde duramadılar.Ve son olarak 2 kelime 15 harf ŞAMPİYON İSPANYA